Kayıtlar

Yıl Sonu değerlendirmesi

Bu yıl, liseye adım attığımız ilk yıldı ve açıkçası başlarda zorlandım. Yeni bir okul, yeni arkadaşlıklar ve derslerin ağırlığı derken alışmak zaman aldı. Ancak zamanla bu tempoya uyum sağladım ve şimdi geriye dönüp baktığımda kendimi hem akademik hem de kişisel olarak geliştirdiğimi söyleyebilirim. Dersler açısından bakarsam, en çok zorlandığım dönem yılın başlarıydı. Konular daha yoğundu ve sınavlar da daha ciddiydi. Buna rağmen düzenli çalışmaya başlayınca işlerin kolaylaştığını fark ettim. Edebiyat dersi genel olarak verimliydi. Bazı haftalar ders biraz sıkıcı geçse de, metinleri çözümlemek ve yazarların düşünce dünyasını anlamaya çalışmak benim için ilginçti. Özellikle bazı tartışma konuları derse olan ilgimi artırdı. Zamanla edebiyatın sadece dil ile alakalı olmadığını, aynı zamanda düşünce ve ifade gücüyle ilgili olduğunu da daha iyi anladım. Diğer derslerde de elimden geleni yapmaya çalıştım. Bazı derslerde daha başarılı oldum, bazı konularda ise eksiklerim olduğunu fark ett...

Kurban Bayramı Hikaye

 Ahmet, sekiz yaşında neşeli bir çocuktu. Bayram sabahı erken kalktı, en sevdiği temiz gömleğini giydi. Annesi ve babasıyla birlikte kurban kesilecek, etler mahalledeki ihtiyaç sahipleriyle paylaşılacaktı. Ahmet, bayramın sadece yeni kıyafetler ve verilen bayram harçlığından ibaret olmadığını biliyordu. Bayram, paylaşmak demekti. Mahallelerinde yalnız yaşayan yaşlı bir amca vardı: Mehmet Amca. Ahmet’in ailesi her bayram ona et ve yiyecek götürürdü. Bu bayramda Ahmet, annesine dönüp, — Mehmet Amca için biraz daha fazla paylaşalım mı? diye sordu. Annesi gülümseyerek, — Tabii oğlum, bayramın en güzel yanı bu, dedi. Çünkü bayram, sevgi ve paylaşmaktır. Ahmet ve ailesi Mehmet Amca’nın kapısını çaldılar. Mehmet Amca şaşırmış ama çok mutlu olmuştu. Gözlerinden mutluluk yaşları süzüldü. Ahmet, — Bayramınız kutlu olsun amca, dedi. O gün Ahmet, bayramın gerçek değerini bir kez daha anlamıştı

İnsan doğası gereği bencil midir?

 İnsan doğası, yüzyıllardır tartışılan karmaşık bir konudur. Kimi filozoflara göre insan, doğası gereği bencildir; kendi çıkarını her şeyin üstünde tutar. Kimileri ise insanın içine doğuştan gelen bir iyilik, yardımseverlik olduğunu savunur. Peki ben bu konuda ne düşünüyorum? Açıkçası, insanın içinde hem bencillik hem de başkalarını düşünme yetisi birlikte var. Günlük hayatta bunu sıkça gözlemleyebiliriz. Örneğin okulda sınav öncesi herkes kendi notlarını paylaşmak istemeyebiliyor — çünkü rakip gibi görebilir yada kendisini geçmesini istemeyebilir. Ama aynı kişiler bir arkadaşları üzüldüğünde yanında durabiliyor, onu iyi hissettirmek için elinden geleni yapabiliyor. Demek ki insan hem bencil olabiliyor, hem de başkasını önemseyebiliyor. Fakat bazı insanların başkalarına yaptıkları yardımların sadece kendi çıkarlarını düşündükleri için yaptıklarını düşünüyorum, bir şey olduğunda bana da yardım eder, bana da aynı şekilde davranır gibi. Bence bencillik tamamen kötü bir şey değil. Ha...

Otobiyografi

 Ben Yiğit. 2010 yılında Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesinde doğdum ve Saray’da yaşıyorum. Ailemle birlikte sevgi dolu bir evde büyüdüm. Bir ablam var; onunla hem arkadaşız hem de kardeş gibiyiz. Tüm aile bireylerimle ilişkilerim her zaman çok iyi olmuştur. Ailem beni her zaman destekledi ve bana değer verdi. Bu yüzden onlara minnettarım. İlkokul hayatım oldukça sıradandı ama güzel anılarla doluydu. Sadece bir kere öğretmenim değişti; bu durum başta garip gelse de zamanla alıştım. Şu anda lise hayatım başladı ve işler biraz daha ciddileşti. Sorumluluklar arttı ama bu da büyümenin bir parçası. Küçükken resim çizmeyi çok severdim. Özellikle ilkokulda boş zamanlarımın çoğunu resim yaparak geçirirdim. Zamanla bu ilgim azaldı ama yaratıcılıkla ilgili şeylere olan ilgim hâlâ devam ediyor. Şu sıralar boş zamanlarımda eğlencesine basketbol oynuyorum. Müziğe de ilgim var; sevdiğim müzikleri dinlemek ve sanat tarihini araştırmak hoşuma gidiyor. Küçüklüğümden beri ilgimi çeken konular hakkında ...

Gerçekten Özgür müyüz?

 Sabah alarm çalıyor, kalkıyorum. Okula gitmeliyim. Çünkü gitmezsem yok yazılırım. Dersi  dinlemeliyim, çünkü sınav var. Eve gelince ödev yapmalıyım, çünkü yapmazsam eksi alacağım. Çevreme bakıyorum: insanlar nasıl davranıyor, neye gülüyor, neyi doğru kabul ediyor? Onlara benzemediğimde garip mi oluyorum? Özgürlük, herkesin istediği birşey. Ama düşündükçe kafa karıştıran birşey. Çünkü ne zaman bir şey seçsem, arkasında binlerce etki var: ailemin söyledikleri, öğretmenlerin tavsiyeleri, O zaman seçimlerim gerçekten bana mı ait oluyor? Felsefede bu konuda büyük tartışmalar var. Bazıları, özgürlüğün bir his olduğunu söylüyor. Yani kendimizi özgür sanmamız yeterli. Ama bazı filozoflar diyor ki: Eğer seçimlerin arkasında seni etkileyen bir sürü dış etken varsa, sen aslında özgür değilsin. Sadece yönlendiriliyorsun. Bazen kendime şunu soruyorum: Gerçekten hoşuma gittiği için mi bir şey yapıyorum, yoksa farkında olmadan birilerine benzemeye mi çalışıyorum? biraz başkalarını bır...

Çalıkuşu Eleştiri Yazısı

 Çalıkuşu, okurken beni hem düşündüren hem de zaman zaman duygulandıran bir romandı. Feride karakterinin yaşadığı zorluklara karşı pes etmemesi, güçlü durması ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışması gerçekten beni etkiledi. Kitap boyunca onunla birlikte farklı şehirleri gezmek ve insanların tutumlarını görmek dönemin şartları hakkında beni bilgilendirdi. Bazı yerlerde olaylar fazla uzatılmış gibi hissettirse de, anlatılan duygular oldukça gerçekçiydi. Feride’nin yaşadığı iç çatışmalar, zamanın kadınlarına nasıl davranıldığını açıkça gösteriyor. Bu yönüyle sadece bir aşk hikâyesi değil, aynı zamanda toplumun kadınlara bakışını da sorgulatan bir eser. Sonuç olarak Çalıkuşu , her ne kadar sürükleyici başlasa da, bazı bölümler gereksiz yere uzatılmış gibi geldi bana.Feride’nin yaşadığı içsel çelişkiler çok detaylı anlatıldığından, olaylar bazen geri planda kalıyor. Bu da okuma temposunu zaman zaman yavaşlatıyor, fakat herşeye rağmen romanı beğendiğimi söyleyebilirim.

Sosyal Medyada Gerçek Olmak Mümkün mü?

Bir fotoğraf, birkaç kelime ve “paylaş” butonuna basmak. Hayatımızın küçük bir parçasını ekrana yansıtıyoruz. ama bu parça gerçekten bizi mi yansıtıyor, yoksa görmek istediğimiz versiyonu mu? Şahsen bana göre bence tamamen görmek istediğimiz versiyonumuz. Sosyal medya bir vitrin gibi. Mutluymuş gibi verilen yada öyle gösterilmek istenen pozlar, filtreden geçmiş anlar, dikkatlice seçilen kelimeler. Gerçek hislerimizi göstermektense nasıl görünmek istediğimize odaklanıyoruz. Beğeni sayıları, takipçi artışları derken, içimizdekiler yerini "daha iyi görünme" çabasına bırakıyor. Tamamen kendimizi mükemmelleştirmeye çalışıyoruz bu da içtenliği ve doğallığı öldürüyor. Elbette her şey sahte değil. Samimi bir yazı ya da doğal bir paylaşım da var olabiliyor. Ancak paylaştığımız her şey bir filtreden geçtiği için tam anlamıyla “gerçek” olmak zorlaşıyor. Peki sosyal medyada gerçek olmak mümkün mü? Belki kısmen. Ama hiçbir filtre kullanmasak bile, ekrana yansıyan hep seçilmiş bir parça. G...